Contents
Anadolu’da Çember Adabının İzleri
Table of Contents
İzlerin Peşinde Keşf’te
Yıllar önce Ürdün’de Wadi Rum çölünde ME Jam yazılan ve Middle East Jam okunan bir etkinliğe katıldım. Ortadoğunun değişik topraklarından gelen 30 kadar kişiyle 10 gün boyunca gerçekliklerimizi sahiplendiğimiz bir deneyim yaşadık.
Anlaşma basitti, 10 gün boyunca herkes kendi deneyiminden konuşacaktı ve bunu yapabilmek için de Ben dilini kullanacaktı.
Ne zaman konuşma sırasının kendisine geldiğini anlamanın bir yolu vardı, ve bu çok basitti. Başkalarını canı gönülden dinleyemediğinde, bilecekti ki çemberde An’a gelmesi gereken bir gerçekliğe aracılık ediyordu.
Gerçekliğin emanetçileri idik sanki. Haklı ve haksız olmanın ötesinde idi mevzubahis. Sanki mühim olan dinleme idi ki ancak o zaman konuşulması gereken bir şey olduğunu anlayabilirdi insan.
Ardından Orta Doğu’nun bir çölünde başlayan bu macera Anadolu’da bu sefer benim de parçası olarak açtığım davetlerle devam etti.
Bağdaşta çember olup oturduğum insanlar ile kendime bile söylemediğim sırlarımı paylaştım, sırlarımı paylaştıkça özgürleştim. Duyguları bir işaret ve bir sembol olarak alıp, kontrolü onlardan devr alıp, her bir duygu geldiğinde içimde ne oluyor diye baktığımda, duyguların içime açılan birer kapı olduğunu fark ettim.
Dharma meydanına sunulan ortak niyetlerin inanılmaz gücüne şahit oldum.
En büyük şifanın beni en çok tetikleyen insanlarda olduğunu gördüm, derdimin dermanım olduğunu belledim.
Ortaklıklarımızı gördüm çıplaklıklarımda. Soyunmaktan, gerçekliğimi söylemekten utanmaz oldum.
Utançtan soyunup sırlarımı paylaşma cesareti gösterebildiğimde ardından gelen özgürlüğün hafifliğini hissettim.
İlk yıllarda bu toprakların kadim bilgeliklerini bilmek ve anlamak derken buldum kendimi. Ne demek istediğimden habersiz. Ağzımdan öylesine çıkan, neden çıktığını bilmediğim bir cümle gibi.
İliklerime kadar yaşadığımı hissettiren, benden daha büyük kudreti bildiren deneyimlerde, kadim olan bir şey olduğuna dair bir sezgi vardı sadece içimde bir yerlerde. Ama kadim ne demekti, bilgelik ne demekti.
Bazı anlar oluyordu ki çemberde bir enerji hissediliyordu, zor bir enerji. 30 kişinin tuttuğu bu alanda aşılınır mı aşılınmaz mı bilinmez bir enerji. Alan tutan olarak, topluluğa güvenim her daim tam oldu. Topluluğa güvenim hayata olan güvenimden geliyordu. O zor anlar da sanki bu topraklarda yaşamış atalardan birisi çemberde yer alıyor, nefesi ile enerjiyi hafifletiyor gibi hissediyordum. Kadim bilgelik ile bağım çok sezgisel olarak buydu.
Hani bayram masalarına fazladan bir tabak koyulur ya, Tanrı misafiri çıka gelirse diye. Çemberde de sanki, atalar için belirli yerler vardı da, onlar gözle görünmez olarak gelip, gönle görünüyorlardı.
Derler ya insan niyetine dikkat etmeli diye. Kadim bilgeliği anlamaya dair niyeti koyduğumdan beri, anlamaya dair kapıların nasıl belirdiğine şahitlik ede dururum.
Ey gönlümün sultanı, bu nasıl bir tasarım, şaşar dururum.
Önce bu çemberlerde yer aldığım zamanlarda hep bir soru geldi gönlüme, Anadolu’nun kadın erenleri kimler. Önce sahiplenemediğim, sahiplenirsem kendime bir değer atfediyor olmaktan korktuğum, kendi değerimi ve potansiyelime kadir ve niyaz bilmezlik ettiğim zamanlar oldu.
Ben ne kadar sahiplenmek istemezsem istemiyim. Hayatıma Ahi Evren’ler, Evhadidduni Kirmaniler, Fatma Bacılar, Nasreddin Hocalar girdi.
Bir şamanın şahitliğinde ilk yaptığım şaman yolculuğunda Mevlana, Ahi Evren ve Evhadiddun-i Kirmani el ele kol kola halay çekiyordu. Bana o an her şeyin bir olduğunu, gözümle gördüğüm ikiliğin ancak gönül gözü ile birleneceğini söylüyordu. Hala da ararım o şaman yolculuğunun sembolik anlamını yıllar sonra bile.
Sonra hayat bu ya, işaretler beni şan dersine başlattı. Aşk ile bağlantısı güçlü, Nur yüzlü şan dersi öğretmenim beni ses’in şifası ile öyle bir labirentlere soktu ki… Soyadımızı Güzel eden, sesi güzel Nur yüzlü babamın hiç görmediğim dedesi ile, erenler ile muhabbette buldum kendimi.
Benim Ürdün’ün bir çölünde kişisel, ilişkisel, sistematik değişim diye tanımladığım şeyin sırlarını şiirlerine nakış eden erenlerin sözlerini gönlüme işledim ben.
İşte o zaman nasıl bir zenginliğin üzerinde olduğumu anladım. Benden ve bizden daha büyük bir Gerçekliğin emanetçisi olagelen 3’lerin, 7’lerin, 12’lerin, 40’ların çemberlerinin El Ele El Hak’ka diye silsile silsile devam ettiğini görüp huzura erdim ben.
Kaçırılıcak, kaybedilecek, öğrenilecek hiç bir şey olmadığını sadece hatırlanacak şeyler olduğunu bildim ben.
Hatırlamanın nasip ile olduğunu, içini akpak etmenin en büyük ibadet olduğunu, ölmeyen Aşıkların şiirleri ile hemhal olurken, An içinde HayrAn olmanın ve fenada Aşk’a ulaşmanın, Aşk ateşi ile yanarken, her yerde onu görmenin divaneliğine durdum ben.
Önce şok oldum, bu gerçek olabilir mi diye. Benim bağdaş kurduğum gibi bağdaş kurmuş insanlar, canı gönülden konuşmuşlar, çoklukta Bir’i bulmuşlar.
Kendinde kendini bulmuş, Aşk’a ulaşmış, insan-ı kamillerin alan tutuculuğunda insan olma yolculuğuna çıkmışlar, bunun metodolojisini oluşturmuşlar, farklı karakterdeki insan için farklı yollara ayrılmışlar. Okul olmuşlar. İnsanlar bu okulları bulmuşlar, alan tutan mürşidi kamillerin reberliğinde kendilerine bağlanmışlar.
Kendimden bilirim ki insan içine gelen soruları dinlemelidir en çok. Esas amaç soruların cevabını bulmak değildir. Çünkü bu sorular yeni bir yolculuğa davettir. Hiç bitmez yolculuk, daimdir. Yolu da yolculuğu da yaratana Hamd olsun.
İçimde Ahiliğe dair, Aleviliğe, Bektaşiliğe dair, Aşıklık kültürüne dair sorular vardı çok uzun zamandır. An içinde bir çocuk gibi heyecanlıyım. Ali Naki hoca ile çıktığım 8 haftalık kadim bilgeliklerde ilim ve irfan yolculuğunun son günü bir mesaj ile gelen Metin Bobaroğlu’nun Anadolu’da sohbet geleneğine dair sunumu ile ezelden beri içimde olduklarını hissettiğim sorulara bazı cevaplar almış olmanın şaşkınlığı, coşkusu ve neşesi var. Şükranlarımı sunuyorum hem Ali Naki hocaya, hem de Metin hocaya. Kendi gerçekliğine sadık olanlara ve arayanlara ışık tutanlara şükürler olsun.
Çember Geleneği Anadolu’da 16000 yıldır var
Anadolu’da Cem Birliği denen bir kavram var, özünde muhabbet geleneği olan. Kalpten kalbe arş edilen. Neşet Ertaş’ın kelamı ile; Gönülden gönüle bir yol var. Gizli gizli gidilen.
Çember bir araçtır, önemli olan adaptır, kaptır. Birliktir esas olan. Çember’de Bir’i fark edersiniz. Semah döner gibi, bütün yüzler kaybolur, Tek’lik kalır.
Bu Çember 16000 yıldır, ilk elden, Hakikat-i Sır olarak bu topraklarda korunuyordu ve hala korunmakta.
Ses titreşimi, Müzik, Sema, Sohbet. Muhabbet. Şura geleneği. Çember, Razı olmak ve Gönül birliği ile.
Hz Süleyman’ın kelamından demlene demelene gelmiş ata sözleri ile nakış gibi işlenir hayatımıza çemberin adabı Anadolu’da; destur var mıdır, eyvallah, Aşk olsun, bağdaş kurmak, canı gönülden, can kulağı ile dinlemek dediğimiz her An’da, Hz. Süleyman’ı, Hz. İdris’i, Zerdüşt’ü, İbn-Arabi’yi, Hz. Muhammed’i, Hz. Ali’yi, Hz. Fatima’yı, Dünya topraklarından geçmiş binlerce insan-ı kamili zikr ederiz belki de farkında olarak veya olmayarak.
O yüzden çembere oturduğumuzda bu topraklarda bir An’da bütün sırlar ifşa oluyor. Bu kültür bize yabancı değil. Çember- Cem-Şura geleneği bu topraklarda hep vardı ve hala var.
16000 yıldan beri. Sır gönül gönüle bağlantı ile, El Ele, El Hakk’a ile taşındı.
Önce sevindim, hayranlıkla ve biraz da hüzünle kaybettik diye. Sonra ferahladım, bu nur O’nun nuru. Şura korur Nur’u. Şura koruyamazsa, hürmüzün ışığı kendini sırlayacak, en karanlık noktada görülecektir, bütün olan Nur’dan. Sır kendini saklar ama kaybolmaz. Şükürler olsun.
Esrar-ı Hak, Sır Nasıl Aktarılır?
Esrarı Hak. Sır. Zihnile anlaşılmaz. Dille anlatılmaz. Yaşanır. Bilmiş arifler bu sırrı.
İnsan-ı kamil olan ruhlar ritüeli ve sembolleri taşımışlar geleneği aktarmak için. Gelenek ritüeller ile korunmuş. Ritüel, özümüzün önüne geçerse put olur, düşünce formu bir süre sonra putlaşır, putlaşmaya karşı muhabbet ve muhabbeti korumak için Şura’da olacaksın demişler.
İnsanı kamillerin metodolojisinde söyledikleri temel şey: Kendibi Bil. Kendini Bilen Rabbini Bilir.
Didaktik dikte etme yoktur. Sohbet ve muhabbet geleneği vardır. Bilgi deneyimlenmesi gereken bir zevktir. Kişi kendinde cem edecek yoksa ilmel yakin olarak kalacaktır demişler. Yolculuk ilmel yakin ile başlar, aynel yakine gidilir oradan da hakkel yakin’e. Kendini bilme yolculuğunu, seyrü sülük’u ise metodolojik olarak sunmuşlar.
Kendini Bilen Rabbini Bilir ve Yaradılış Mitolojisi
Peki neden kendini bilmek gerekiyor Rabbi bilmek için?
İşte Şura’nın ya da çemberin, muhabbet, sohbet geleneğinin sırrı, yaratım mitolojisinde gizli bence.
Yaratımı anlamak gerekiyor, mitolojiler önemli bu noktada:
Bezmi Elest’te Allah bize soruyor. Sizin Rabbiniz kimdir diye. Bizim Rabbimiz sensin diyoruz. Söz veriyoruz. Ahit yapıyoruz. Biliyoruz ki, bizim içimize Allah’ın tohumları işli.
Allah sevgili kullarını Terra gezegenine indirirken, unutacağımızı biliyor. Her an Aşk içinde olduğumuzu, cennette yaşadığımızı, her An’ın kutsal olduğunu ve An’da sadece Hamd olduğunu unutacağımızı. Çünkü yaratım bunu gerektiriyor. Emaneti yükleniyoruz. Hay’dan gelip Hu’ya gitme yolculuğuna çıkıyoruz, emaneti sahibine teslim etmek için. Yani biz cennetten kovulmuyoruz, biz her an Cennet’te olduğumuzu, içimizden O’nun Nur’u olduğunu unutuyoruz.
Dualite ve Teslis
Her şey Allah’In ben bir hazineydim bilinmek istedim demesi ile başlıyor. Bilinmek için dualiteye ve hatta teslise ihtiyaç var. Yoksa nasıl bilinebilir ki?
Hz. Muhammed Allah’ın tüm sıfatlarını kendinde cem edip, Allah’a ayna oluyor. Ben bir hazineydim bilinmek istedim için yeterli değil. Allah’ın bilinmesi için, Hz. Muhammed aynasında görülen Allah’ın 3. bir göz tarafından görülmesi ve bilinmesi gerekiyor.
Bence ilk şura, yani 3’ler, 7’ler, 12’ler ve 40’lar da bahsedilen 3’ler; Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Allah, teslis.
Hz. Ali dost olan. Yargısız dinleyen. Muhammed’i kendine gösteren. Muhammed Allah’a ayna. Allah’ı kendine gösteren. Ali ol ey can.
Dinle. Gönülden dinle.
Benle bağdaş kur otur.
Sana içimde olan biteni anlatabileyim.
Yargılanmadan korkmadan.
Kendi sırlarımı bir bir koyabileyim.
Ey can, Ali ol benim için.
Ali ne olduysa güzeller güzeli Muhammed için.
Sen de bana Ali ol.
Ey Can, Ey Dost.
Muhammed herkesi kardeş eylediğinde, Ali ağlayarak geldi, ey can Muhammed, niye beni kimseye kardeş eylemedin diye.
Sen benim kardeşimsin Canım dedi.
Biz Şura’daymışız da haberimiz yokmuş ey dostlar. Çember kendini bilme yeri. Ortak niyetle güçlü bir enerji. Şura – birlik cemi ve tevhidi. Şuranın nasıl olduğundan öte ne olduğu önemli değil mi?
Çemberde sen kendi gerçeğine alan tutarsın katılımcı olarak. Kolaylaştırıcı da çemberin gerçeğine ve kendi gerçeğine alan tutar. Agah olur. An’da olur. Birden çok kolaylaştırıcı olma sebebi budur. Bir kolaylaştırıcı kendi gerçeğine alan tutup, gerçeğe agah olamaz ise, diğer kolaylaştırıcı bu görevi üstlenir.
Şura ve Çember bu noktada ortaklaşır mı dersin?
Nokta-i Süveyda, Ali Noktası
Nokta-i süveyda, Ali noktası, çemberdeyken ve zihnimizde binbir şey olurken, AN’da sessizce Ol’duğumuzda, kolaylaştırıcı olan Can’ın şu an içinde ne oluyor diye sorduğunda içini en çok ağrıtan ve sızlatan nokta olabilir mi?
Kalbin derinliğindeki nokta. Bu vücud şehrinde bir nokta vardır. Hakikat kapısının giriş noktası. Ali noktası. Ali o yüzden yücedir. Ol vücud şehri Muhammed ise, Ali giriş noktasıdır. Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır der Muhammed. İlim bir noktaydı, cahiller onu çoğalttı. Susmak. Dilimi susturuyorum, kalbimi susturamıyorum. Kalbimi susturuyorum dilimi susturamıyorum. İkisinin sustuğu nokta Ali kapısı. Allah’ın kelamı. O nokta. O An’da. Lütfi Filiz’in Noktanın sonsuzluğu dediği nokta o nokta mıdır, beni bana bildiren?
Çember Seni Sana Bağlar
Hakikat-i Muhammediye geleneğinde aracı yoktur. Gönül gönüle bağlanır. Sendeki gerçekliği sana hatırlatır. Dost ol. Ümmet ol. Kabile ol. Zerre kadar kalbin hatırlarsa O yola git. Sizi size hatırlatacak dostluklar kurun derler Anadolu’da. Sohbet vardır sevgi ile şifa veren. Sevgi yoksa zehirler.
Özün Özü
Don Juan’ın Nagual’indeki gibi görüngülerin altındaki ile bağ kurulur çemberde. Zerdüşt bu bağın nasıl kurulacağını ifade eden bir ariftir. İbn Arabi’nin ölmeden önce ölün dediği budur.
Çemberin içinde görünmez olan ile bağlantı kurabiliyorsun. O enerji, görüngülerin altındaki görünür oluyor. Bir nevi sihir gibi. Bir ayin gibi
Kendini biliyorsun yavaş yavaş. Rabbini biliyorsun
Hakikatin ile bağlantıya geçiyorsun
Güven içinde, öyle bir şeytanını müslüman ediyorsun ki emin olup, hakikatin kendi cemalinde bağlantısını kurup, hakikati kendinde göstermeye başlıyorsun.
Sırrın El Ele El Hakk’a Silsilesi ile Taşınmasının İzleri
İşte Anadolu’nun çerağının uyanması erenlerin dili ile oldu. İnsan-ı kamillerin sohbet geleneği ile. 16000 yıldan beri devam eden bir gelenek.
Canlı Kuran sensin. Bu bilginin insiyatik olarak mayalanması gerektiğini söyleyen kişiye Hz İdris diyoruz.
İçerideki alemin kavramsallığı-insan sırrı- Şura-Yaşam ateşi-öğrenilmez yaşanabilir. Birbirinizi sevin, koruyun diyordu İdris.
Mısır’da inisiye olan Pisagor ve Platon ve Orfe… Derslerini anlattı.
Pers diyarlarının coğrafyasındaki Zerdüşt titreşimlerini Şura korudu. Emanetler piri muganlara ezberletilmişti. Vücuda giydirilmişti.
Orfik gelenek, sırrı kelamı nefes, doğuşlar ve müzik titreşimleri ile gezgin aşıklar aracılığıyla taşıdılar. Anadolu aşıkları gibi, dünyanın dört bir yanındaki gezgin saz aşıklarına selam olsun.
Hermes Mecistus- İdris’in Mısır bölgesi kayıtları ve kutsal metinler incelendi Sufha hareketi ile. Sufilerin aydınlanma ışık dönemi denilen bu dönemin izleri Haçlı seferleri zamanı şövalyecilerle Avrupa’ya taşınacak ve Rönesans’ın temelini oluşturacaktı.
Aynı zamanda Hz. Ali büyük bir ariftir ve gelenek Ali taraftarları tarafından yürütüldü. Hz Ali. Hasan Basri. Beyazıd-ı Bastami. Cüneyti Bagdadi. Hallacı Mansur… Bu koldaki sufiler Aşkın felsefesini doruğa çıkardılar.
Anadolu. Grek. Mısır. Pers. Çin. Hint. Dünya bir bütündür. Şeriat ve tarikat serbest, Marifet ve hakikat birdir.
Eğitim ile Erdemlerin Kültüre Dönüşmesi
Tüm bu geleneğin taşınmasında Pisagor, Dionysos, Alevilik, Bektaşilik, Ahilik, geleneği bir kültüre dönüştürmüş olmaları sebebiyle çok çok çok önemli. İnsan-ı Kamillerden öğretilenlerin sadece kişisel seyrü-sülük olarak değil, bunun eğitim ile aktarılmasını ve bu felsefenin yaşanmasını sağlamış topluluklar bunlar. İbn Arabinin de bir kitabı var topluluk olarak nasıl yaşanacağına dair.
Alevilik ve bektaşilik geleneğinde rütüellerde, deyişlerde, nefeslerde hala bu geleneğin izlerini görebiliyoruz.
Ahilik Yok Olmuş Olsa Da, Biricikliği İle Bize Gelecek İçin Yeni Öğretiler Sunuyor
Ahilik özgür irade ile girilen bir topluluk. Topluluğa girmek için Müslüman olma zorunluluğu olmamakla birlikte, topluluğa giriş için detaylı anlaşmalar bütünü var ve ahit gerekli. Toplulukta anlaşmalar belirli erdemler üzerine oluyor.
Toplulukta meslek seçimi temel ve mesleksiz kişi yok. 12 meslek, 12 peygamber ve pir ile bağlanmış. Meslek usta-çırak ilişkisi ile öğrenilmiş. Alevi kültüründe ayinlerdeki 12 çift hizmet görevlisini anımsatıyor. Alevi cemlerinde de 12 bacı, 12 derviş olmadan ayin başlayamıyor. Bu 12 hizmet görevlisi: dede, rehber,delilci,sazandar,kurbancı,gözcü,şemsi, salman, sofracı,iznikçi,pervane,kütükçü,kuyucu,sakkacı
Ahilikte bir mülkiyet kavramı yok, kazanılan topluluğa-dergaha aktarılıyor. Bu Ahiliğin tüm Anadolu’ya yayılmasına sebep oluyor. İnsanlar güvensiz dönemde, yanlarına tek bir kuruş almadan ticaret yapabiliyorlar, taaa öte memlekette başka birinin evinde kalabiliyorlar.
Dedemlerin Darende Malatya’daki evinde, bir süsü havuzu vardı. Havuzun üstünde bir üzüm asması. Anlatırlardı ki, hep gelen giden olurmuş. Gelenler minik havızın etrafında çember olurlarmış. Buz gibi Tohma çayının suyu ile dolarmış havuz. Üzüm asmasından üzümler atılırmış, havuzun buz gibi suyuna. Dedem misafirlerini böyle ağırlarmış.
Yine diğer dedemin anlattığına göre, onun genç olduğu yıllarda, kendisi o günün bereketini çıkardı ama komşusu çıkarmadıysa, gelen müşteriyi, ben bugün nasiplendim, size zahmet komşuma gidin ondan alış veriş yapın diye komşusuna yollarmış insanlar.
Tim bu hikayeler Ahiliğe dair İbn Battuta’nın bilgilerinin ışığında daha bir anlam ifade edebiliyor.
Kapılarında
- Mührü suleyman, Davud’un yıldızı
- 6 tane kural var
Eline – Diline – Beline sahip ol-İşine-Aşına -Eşine sahip ol. Sahip ol diyor. Yapma gibi yasak bildirmiyor. Kültürü, dil ile aktarılanları kaybetme, tut diyor.
- 6 kuralın üstünde tek bir motto bulunurmuş
La feta illa Ali, la seyfe illa zulfikar
Ali gibi feta yoktur. Ali’nin kılıcı gibi zülfikar yoktur. Ahiler kılıç kuşanmıyor oysa. Sembolik olan Tahta kılıç kuşanıyorlar. Feta fetihten gelir. Fetih suresi ve Fatiha’yı anımsatıyor.
İsmail Dinçer Fatiha ve Fetih sureleri arasındaki bağlantıyı şöyle açıklıyor;
Fetih sûresi; kişinin kendi sûretinin ardında olanı anlaması için, kendi vücud kalesini fethetmeye başlamasıdır. Yani kendi sûretini ve cümle sûretleri tutanını anlamak için enfûsî bir fetihe başlamasıdır.
Fâtiha Sûresi de; kendini fetheden kişinin”Fâtih” makamıyla onurlandırılmasıdır. Fâtih; cümle varlığı bir özden açıp, açığa çıkaran Cenab-ı Hakk’tır. Bunu anlayan kişi; İnsan makamına gelir. İnsan makamına gelen kişi, İslamla şereflendirilir. İslamla şereflenen kişi, yaşantısında Müslüman olarak, yani İslam olarak, yani hep barış ve huzur vererek yaşar.
Kendini fetheden, yani, Müslüman olan kişi yaşantısında;
Kimseye zerre kadar zarar vermez.
Kimseyi aldatmaz, kalp kırmaz, kimsenin hakkını yemez,.
Kimseyi hor görmez.
Kimsenin dedikodusunu yapıp çekiştirmez.
Allah kelimesini, mesleğinde, sosyal yaşantısında, alış verişinde, siyasi alanda asla ve asla alet etmez.
Asla kişilerin inancına, ibadetine laf etmez.
Hep yardım üzere, huzur üzere, rahmet üzere, iyilik üzere koşar.
Müslüman olmanın ilk adımı, kendini fethetmeye başlamaktır. Kendini fetheden kişi Müslüman olur.
İnşallah kendini fethedenlerden oluruz.
Diye bitiriyor İsmail Dinçer,
Ben de İsmail Dinçer’in duasına amin diyor ve aynı zamanda Hz. Muhammed’in duası ile biritiyorum sözlerimi
‘Rabbim ilmimi ve anlayışımı geliştir.’ Geliştir ki hatırlayabileyim Hay’dan gelip Hu’ya gittiğimi. Sahibine teslim etmem gereken bir emanet taşıdığımı, her An’ın Kutsal olduğunu ve Cennet’te yaşadığımı. Geliştir ki kaynağını daima hatırlayan, enes olanlardan olabileyim.
Amin…
Dil’de Görülen Çember Adabı Sırları
Vahdeti vücud: Alan el O, veren el O. Her şey O
Seyri sülük: İpe bağlanma. El ele el Hakka. Böylece kaynağından kopmamış bir vahdeti vücüd prototipi.
El Ele El Hakka
Güruh-u Naciye: Temiz topluluk
Zannı Güman: Çekil aradan görünsün yaradan
Agah olmak: Farkındalık, tetik. An’da olmak ile ilgili
Meydan: An da olabilme. Hatırlamalar
İnsiyatif bağ (CEM BİRLİĞİ). Anadolu’da Cem Birliği. Muhabbet geleneği. Kalpten kalbe. Neşet Ertaş. Gönülden gönüle bir yol var. Gizli gizli. Siratel Müstakim
Ahit: Full güven. Cember tutucuları arasındakı guven ve razılıkları, alanı tutmalarını saglar
Gülbeng: Dua. Vakitler hayrolsun. Hayırlar feth olsun. Sohbetten once Cebrail soyle sesleniyor
Gelin canlar bir olalim, diri olalim, iri olalim. Guclu olalim, surekli uretelim, canli olalim, bir olalim
Sohbete girisin ezani gibi. Sohbet bittiginde. İcinde tum peygamberler, pirler, veliler, azizler anilir, oradaki kardeslere de dua edilir, cem sonlandirilir. Sozle bitirilir. Bitis sozu, gercekler demine devranina hu
Destur: Dost-Dest-El. Gönülden elini uzatmış olan. Destur-Eli tutma
Çerağını uyandırmak: Cem ayinlerinde söylenen hatırlatıcı kelamlardır
Perde kaldırma: Meşkin kendi içindeki demi vahdetin nurudur. Uykuya dalmamış olanlar için perde kaldırma yapılacak. Olay demi yakalayabilmektir
Şölen: Zerdüştlükte, Dıonysos ayınlerınde, Ahilik, Alevilik ve Bektaşilikte. Aksam yemegi birlikte yedikten sonra
Dolu: Dolu icerler. Dolu ictikten sonra sazla ve hizmetli sozlerle turkuler cigirmaya baslarlar. Turkuler, sehvete yonelik degil ilahi terennum oldugu icin. Saygi, rituel ve duzen icinde yapilmaktaydi. Sazli, sozlu, hikmetli sozlerle cosan bu topluluk. Raks edip, semah donuyor. Sema, Meşk ve Sohbet kültürü
Nokta-i süveyda-Ali noktas:
Rızalık almak: Rıza lokması
Pabucu dama atma: birisi musteriyi memnuniyetsiz etti, hemen toplaniyor kurul, eger hakli goruyorlarsa, zanaatkarin pabucunu dama atiyorlar, kapatiyorlar, ceza, hemen duskunler ocagina aliniyor, tekrar mesleki egitimden geciriliyor, feedback, geri besleme
Namaz: Zerdüştlükten bu yana. Halka namazı. Kıble-Dost cemali
Ahlak-i hamide: Övgüye layık olan ahlak
Evliya: Evliya denir by topluluklara. Veli tekil, evliya cogul. Yunus emre, mevlana derken evliya diyoruz. Cogul kullaniyoruz. O toplulugun uyesi olarak veli oldugu icin toplulukla aniliyor. . Evliya sozu biz diye hitap edilir. Her bir veli(arapca)-dost (farsca) evliya olarak aniliyor. Dost um kimin dostusun? Evliya icinde veli olunabilir. Bu topluluk, tamamen iman uzerinden kurulmustur
Amentu: Allah’a iman, Meleklerine iman, Kitaplarina iman, Resullerine iman. Sonuc birbirine iman. İman guven demek. O degerler onlari birbirine guvenli kilacak. İman edenler irfandir. Birbirlerine guvenenler anca dosttur
Gerçek erenlerin demine dervanına hüüüü:
Helali Hoş olsun: Kul hakkına girmeyeceksin. Helalleşeceksin. Her an Agah olacaksın
Eyvallah:
Aşk olsun:
Gül sembolü: Şefkatin sembolü. Hz. Muhammed’in sembolü
Erenlerın Titreşimleri İle Taşınan Sırra Sadece 2 Örnek
Güldür Gül
Bugün ben pirimi gördüm
Pirin eşiği güldür gül
Eğildim yüzümü sürdüm
Pir’in eteği güldür gül
Gülden terazi yaparlar
Gülü gül ile tartarlar
Gül alırlar gül satarlar
Çarşı pazarı güldür gül
Gülden değirmeni döner
nun ile gül üğünür
Akar arkı döner çarkı
Bendi pınarı güldür gül
Gel ha, gel ha, can
Hatayi Dostun nefesi güldür gül
Şu öten garip bülbülün
Derdi figanı güldür gül
Biz Kimseye Kin Tutmayız
Biz kimseye kin tutmayız
Ağyar bile dosttur bize
Nerde ıssızlık varise
Mahalleyi şardır bize
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Cümle alem birdir bize
Dünya haramdır hamlara
Lakin helaldir haslara
İçinde sevgi olmayan
O dünya murdardır bize
Yunus eydür ya hak deriz
Hakkı cemalde ararız
Dergahına yüz süreriz
O gülü gülzardır bize
İlhamlar
- Noktanın Sonsuzluğu Lütfi Filiz
- Kaz Dağlarından Toroslara Tahtacı Türkmen Alevileri,Amed Gökçen, Zeynep Altop, Bade Çayır
- Bahçe Bizim Gül Bizdedir, Erdoğan Çınar
- Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Salih Suruç
- Ali Naki Gündoğdu, Kadim Bilgeliklerde İlim ve İrfan Geleneği, 8 Ders
- Ali Naki Gündoğdu / Doğa Taşlardan ile Anadolu Dişi Kadim Bilgeliği, 4 Ders
- Metin Babaoğlu, Anadolu’da Sohbet Geleneği Sunumu
- Joseph Campbell, Kahramanın Yolculuğu
https://youtu.be/P43SGkE_KgU
İnsan Olmaya Geldim Sözleri
İkilik kinini içimden atıp
İkilik kinini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı ariflerin gönlüne
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Meğerse aşk imiş canın mayası
Ona mihrabımış kaşın arası
Hakkın işlediği kudret boyası
Yüzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Hakkın işlediği kudret boyası
Hakkın işlediği kudret boyası
Yüzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Bütün mürşidlerin tarif ettiği
Bütün mürşidlerin tarif ettiği
Sadıkların menziline yettiği
Enbiyanın evliyanın gittiği
İzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
İzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Ben de bir zamanlar baktım bakıldım
Nice yıllar bir kemende takıldım
O aşkı mecazla yandım yakıldım
Közde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
O aşkı mecazla yandım yakıldım
O aşkı mecazla yandım yakıldım
Közde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Süregeldim aşk meyini içerek
Süregeldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını delip geçerek
Düzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Düzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Gör ki nimri dede şimdi neyleyip
Gerçek aşkı her gönüle söyleyip
Her türlü sefaya veda eyleyip
Sazda ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Her türlü sefaya veda eyleyip
Her türlü sefaya veda eyleyip
Sazda ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
Nimri Dede