Sema Yollarında

Sharing is caring!

Sufi geleneğinde yollarda olmanın önemli bir yeri var. Dervişler yollara düşer, hayatın işaretleri ile buluşur, rutinden çıkarlarmış.

Ne zaman yola çıksam, hep cebimde bir dolu hediye ile döndürdü hayat beni. Yine öyle bir yol dönüşü yazıyorum.

O zaman baştan başlayalım.

2 hafta önce düştüm yola. Uzun bir tren yolculuğu ardından, 3 gün ve 3 gece yapılacak sema’nın yapılacağı yere varmamı sağlayacak olan otobüse gitmem için metroya binecektim. Metro bileti alacağım yeri ararken, şimdi bir hediye metro bileti ne iyi gelirdi der demez, 2 kişi yanıma yaklaşıp, metro bileti mi alacaksın, 3 biletimiz kaldı metro kartımızda, kullanmak ister misin diye sordular. Ah tabii ki, ne kadar? Dedim. Bizden sana hediye dediler.

Yüzümde gülümseme ile hediyeyi kabul ettim. Hayat bana destur al, yoldasın, macera başlıyor diyordu.

Contents

Ponterapia ve Müzik Terapisi

Sema’dan önce birkaç gün Jordi Delclos ve diğer öğrencileri ile aynı çemberde müzik yaptık, baksi dansını ilk kez deneyimledim Olot’un yemyeşil doğasının orta yerinde. Benden daha deneyimli kişilerden ud’uma dair taktikler öğrendim. Acelesiz bir şekilde ol’dum ve yavaş yavaş sema’ya hazırlandım. Beni neyin beklediğinden habersiz.

Semanın başladığı geceden önceki 2 gün birer müzik terapisi yaptık Jordi Delclos ve Angel Halim Martinez kolaylaştırıcılığında. Benim için çok önemli 2 deneyimdi.

Öncelikle şunu belirteyim. Jordi Delclos’un İspanya’da başlattığı müzik okulu olan Ponterapia’da müzik dersleri alıyorum ve ud öğreniyorum. Ud’u öğreniyor olmak bir araç. Niyet makamları öğrenip, makamlarda doğaçlama yapabilecek duruma gelebilmek ve Türk müziğinin şifasında derinleşebilmek ve Jordi ve Halim’in yaptıkları müzik terapiyi yapabilecek hale gelebilmek.

Müzik terapiye hazırlanırken yere uzandık, herhangi bir rahatsızlığımız olup olmadığını sordular, insanların cevabına göre makam seçimi yaptılar ve kendi aralarında koordine oldular. Gözlerimizi kapattık ve Jordi ve Angel’in ud, rebab ve neyi eşliğinde ruhlarından süzülüp gelen melodilere kendimizi bıraktık. Bağlandık ve bir yolculuğa çıktık.

Şamanik yolculuk ve ses terapi şifasını kesemde bulunduran ve sıklıkla kullanan birisi olarak süreç uzak olduğum bir süreç olmamakla birlikte, deneyimin derinliği inanılmazdı.

İlk gün, terapi sırasında aklıma içimi rahatsız eden bir ilişki paterni geldi. Bu konuda bir rehberlik istedim. Gelen bilgelik çok netti. Sevilmediğini ve değer verilmediğini hissettiğinde adresi doğru yere ver. Benim seni ne kadar sevdeiğimi ve değer verdiğimi hatırla. İnsanlara 0 beklenti ile yaklaş. Herkes kendi yolculuğunda. Sana Ben’im sevgim sonsuz. Senin değerin Ben’im yanımda sınırsız. İnsanlardan güzel bir karşılık gördüğünde şaşır ve sevin, iyi hissetmediğin bir karşılık gördüğünde ve sevilmediğini veya değer verilmediğini hissettiğinde kaynağa gel diyordu.

Yunus ve Rabia’nın Altından İpleri

İkinci gün yaşadığım deneyimi ise tüm iliklerime kadar yaşadım. Terapi başladıktan sonra zihnime gelen düşünceleri izliyordum. Bir gün önce, buluşmada yemekleri hazırlayan sevgili Tuba yaptığı dolmalardan bana bir tane daha verebilmek için, severim diye,beni aramış ve bulamamıştı.

Bir an da Tuba’nın dolmaları ve beni araması geldi aklıma. Ardından kocaman bir sevgi hissi. Sonra bildim ki başka bir gerçekliğe doğru yola çıkıyorum. Ruhumun vücudumdan yukarı doğru yükseldiğini hissettim. Bedenimi aşağıda bıraktım, diğerleri ile yatar halde. Bulunduğumuz binanın çatısına çıktı. Çok sevdiğim Yunus Emre ve Hz. Rabia’nın dansına katıldım. Bir yandan zihnimin şüphesini dile getirdim canım Yunus Emre’ye. Ben bu yaşadığımı nasıl anlatayım Yunus diye. Cevap netdi, takılma zihninin oyununa, katıl aramıza, gel kutlama var.

O sırada altından bir ip çıkardılar, bulunduğumuz binadan, taaaaa ülkenin öte yanındaki yaşadığım binaya kadar. Kendi evimin içinde Ender’i, oğlumu gördüm. Sonra altın ip tüm ülkeyi sardı. Sonra İspanya’dan Türkiye’yi sardı boylu boyuna. Sonra tüm Asya’yı ve tüm dünyayı. Şifalı ezgiler yayılıyor farklı topluluklarda dünyada ve altın iplere dönüşüyorlar dediler. Biz uzayın dernliklerinden Dünya’ya bakıp altın ipin tüm dünyayı sarışını izlerken, Yunus’a şüphe ile sordum. İyi güzel hoşta, Dünya’da olmakta olan bunca kötülük.

Yunus bana şefkatli sesi ile cevap verdi. Karartma kalbini. Üzülürsen kendine edersin. Unutma, her şey O’ndan. Dönüş yoluna geçtik. Türkiye’nin üstünden geçerken kalbime bıçak saplanır gibi bir acı ve yaşananlara üzüntü. Yine hatırlattılar, üzülürsen kendine edersin, her şey O’ndan.

Sonra başlayacak olan sema için rehberlik istedim. Her şey O’ndan dediler. Sakın unutmayın. Benim değil benden çıkan dizeler, siz değilsiniz o güzelim ezgileri çalan ve ses olan, veya Sema dönerken gelen Aşk hissi sizden değil. Her şey O’ndan. Her an O’nu hatırlayın ki hissedesiniz. Hissedesiniz ki bilesiniz.

Sonra vücuduma geldim ve yerleştim. Ohhh dedim şükür buradayım, evimde, Dünya’da. Ardından Dünya’ya inanılmaz bir sevgi hissettim. Binayı saran ormanlara, dağlara, kuşlara.

Sonra baktım artık bitmiş terapi, dönmem gerek, inanılmaz başım dönüyor, kendimi topraklamaya ve buraya gelmeye çabaladım bir müddet ve sonunda geldim.

Jordi deneyimini paylaşmak isteyen var mı dediğinde, göz yaşları ile paylaştım. Bildik ki sema da yalnız değiliz. Elhamdulillah.

Sema: Elindekini O’na Sunmak ve Yapabileceğinin En İyisini Yapmak

Sema hazırlıkları sırasında, Jordi’ye ilahileri söylemeyi ne kadar sevdiğimi ve eğer müzisyenlere destek olabileceksem, sesim ile eşlik etmekten büyük mutluluk duyacağımı söyledim. O da harika, istediğin zaman istediğin müzisyene eşlik edebilirsin dedi.

Sema’nın başlayacağı gece hepimizde bir heyecan. Sanki bayram sabahına hazırlanıyoruz. Güzel kıyafetlerimizi giydik.

Sema için niyet edilen kutsal alanın kuralları çok basit. Müzik 3 gün ve 3 gece boyunca durmayacak. Semahane de ortada dönen minimum 2 kişi olacak. Ortada dönen kişiler istediği kadar dönebilecek ve onların sürecine saygı duyulacak. Semahanede konuşulmayacak. Semahanede sema kadar ve hatta daha da önemli olan zikir’i müzisyenler sürekli hatırlatacak. Semahane’ye abdestsiz girilmeyecek. Semahaneye girişte ve çıkışta destur alınacak . Sema için dönmeye durulacağı vakit ve dönmeden sonra destur alınacak.

Sema’nın ise tek bir niyeti var: O’NU HATIRLAMAK!

Semahanede yaratılan ve tutulan kutsal alanda tüm bu sembol ve rütüellerin anlamları 3 gün içinde yavaş yavaş kalbime sevgiyle açıldı. İdrak edebildiğim kadarı ile tabii ki. Dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

Semah Deneyiminin Açılımları

Sema sırasında esas olan şey bağlantı idi benim için. Bildiğim bir şey var ise, benden büyük olan ve Tek olana hep kendimden bağlandım ben. O kapının anahtarı gönlümde. Bağlantının en hızlı yolu ise müzik oldu benim için. Ses, hareket ve sessizlik üçlüsünün bu bağlantı yolunu ne kadar kısalttığını deneyimlemek inanılmaz bir deneyimdi.

İspanya’daki Ponterapia müzik okulu, Tümata’nın bir kolu. Bu container başlı başına dahice. Gönlünüzü kıpırdatan şarkıları çalmayı öğrenirken, bir maarifet ediniyorsunuz, ilmel yakinden aynelyakine geçiyorsunuz, bir yandan buluşup birlikte müzik yapıyor, birbirinizden öğreniyor, bir topluluk oluyorsunuz. Sema için alan tutarken de öğrendiğiniz maarifetlerinizi O’nun için sunuyorsunuz. Bu bir konser değil. Bu bir hizmet. O’nun için, O’nu hatırlamak ve hatırlatmak için yapabileceğinizin en güzelini yapıyorsunuz. Bunu yaparken de bağlantı halinde oluyorsunuz. Tümata’nın hazırladığı aşıkların ezgilerini icra ediyorsunuz, taksim ediyorsunuz, şarkı aralarında hatırlamayı ve bağlantıyı daimi kılmak için zikri hatırlatıyorsunuz.

Yıllar önce bir Anadolu Jam’de hep birlikte müzk yaparken, müziğe doyamayıp, önümdeki repertuarın sayfalarını çevirip bir daha bir daha söylemek için yanıp tutuşurken arkadaşlarım Ayşegül çıldırdı demişlerdi.

Müzisyenler semada meşk yaparken önlerindeki repertuardan şarkı seçerken o günü hatırladım. Müzisyenlerin arasından birisi ana kolaylaştırıcı oluyor. O seçiyor şarkıları. Daha doğrusu onun gönlü. Bir şarkı icra ediyor, ardından elleri kapkalın repertuar kitabında gönlüne düşen başka bir şarkıyı arıyor. Ardından bir daha bir daha…

Günde 10 saate yakın ilahi söylerken bildim ki hayatta olma amaçlarımdan biri bu benim, ruhumun özlemi bu, meşklerde aşık olmak ve aşk olmak. Ayaklarım yere köklenirken ve sırtım dimdik oturduğum sandalyede, destur aldım her seferinde, La ilahe İllallah dedim, ey güzel Allah’ım ben kalkayım buradan, şifa niyetim daim olsun. Kaynaktan gelen sese nefes olan O.

Sayfalar arasında Niyazi Mısri, Yunus Emre, Nesimi, Erzurumlu İbrahim, Oruç Güvenç, Rasim Mutlu ve daha nice aşıkların dizelerini okurken dilim, ledun ilminin sırları açılıyormuş gibi hissettim bir bir. Atalarımı anarken gönlüm, göz yaşım Aşk’tan mest olmuş bir halde aktı çoğu kez. Halden hale girdim. Bildim ki hayat bana kocaman bir armağan sunmakta.

Semahaneye her girdiğimde, her çıktığımda, sema’ya her adımı atarken ve sema’dan her çıkışımda ellerim önümde, veya başım yerde içimin taaa derinlerinden gelen bir minnet, şükran ve şükür ile destur aldım O’ndan ve erenlerinden.

Sema ile yaratılan kutsal alanın neye ihtiyacın var ise onu verdiğine tanık oldum. Sema ilk başladığında sanki semayı ben kurtaracakmışım gibi gelen gizli kibre, şefkatli bir kendimi bilme karşılık verdi. Ehh be Aşık Gül Ayşe, sen kimsin ki semayı kurtaracaksın. Her şey O’ndan. Rahatla, Kendi ihtiyaçlarının sorumluluklarını al. Ölçülülüğü aklından çıkarma.

Semahanede sürekli abdestli olma anlaşmasının beni nasıl toprakladığını ve yavaşlattığına tanık oldum. Her daim zikirde olmanın içimi nasıl pür pak ettiğine şaşırdım kaldım. Bu 3 gün boyunca sessizlikte ölçülülüğümü keşfettim ve Jordi’nin hatırlattığı Oruç Hoca’nın sözlerindeki gibi meleklerin seslerini dinledim.

Semahanede ilahileri söylerken bazen mekan genişledi alan açıldı, sesime binlerce kadın eşlik etti. Ah tüm bu ilahileri kimler söylüyor, söyleyen ben miyim, kimin bu sesler ey güzel Allah’ım. Belki de bizim toprakların bacıları dedim, ruhum bir hoş oldu.

Art arda söylediğimiz ilahilerden içim bir hoş, ohhhh mest oldum derken, önümde dönen kişinin ayağındaki mest’e takıldı gözüm. Ah mest tabii ya, dildeki zerafete gülümsedim. Sonra öğrendim ki benim bu dünya gerçekliğinde buluşmasam da nice kez buluştuğum, bana bu yolları taaaa oralardan açan dedemin babası Köşker Hafız, elleri ile harika mestler dikermiş. Babam bile dikmiş zamanında o mestleri. Bunu da bir mesaj olarak aldım cebime koydum.

Pek çok eş zamanlılık yaşadım. Birinde babamın çok sevdiği ve sık sık söylediği Kul Nesimi’nin Haydar Haydar’ı çalmaya başladı. Halim tuttu sandalyemi beni öne çekti zamansız ve nedensiz. Bildim ki babam da aramızda bizimle.

Sema da aşk şarabından içmiş bir halde, sıklıkla kendimi sarhoş hissettim. Gülme krizlerine girdim, neşelendim, kahkahalara boğuldum.

Ses yolculuğumda yaşadığım en inanılmaz deneyimlerden biriydi benim için. Önceden sesi çok kısılan birisi olarak, sesim hiç kısılmadı. Aşka gelip, sesi çok çıkan ve diğer sesleri bastırabilen biri olarak, her daim bunun farkındalığı ile dua ettim, ey güzel Allah’ım nolur beni kibirden koru, hizmette kalabileyim, şifa sesine aracı olabileyim. Yaşadığım en uyumlu ve bağlantılı müzik deneyimiydi benim için. Oysa birlikte müzik yaptığımız insanları hiç tanımıyordum. Benim için başlı başına bir rütüeldi. Yerimi bilmek, ölçülülüğü deneyimlemek ve La ilahe illallah’ı idrak edebilmek için.

Sema’ya durduğum seferlerin birinde yaşadığım deneyim yine aklımın köşesinde kalacak türdendi. Çok hızlandı her şey yavaş yavaş, sonra o hızın ortasında her şey durdu, bir tek ben ve O kaldık. Sanki iki sevgilinin ilk buluşması gibi bir deneyim. O’nun için dans etttim, cilvelendim, kadınlığımın güzelliğini üzerime giydim. Ne kadar süre döndüm, dışarıdan nasıl göründü, gerçekte neler oldu bilmiyorum ama semadan çıktığımda inanılmaz terlemiş bir haldeydim ve Aşk doluydum. Gönlümde İbn Arabi’nin bir şiiri…

Kusursuzun Tecellisi / Ibn Arabi

Sevgili!

Seni ne çok çağırırım da duymazsın

Kendimi gösteririm de görmezsin

güzel kokulara bürünürüm de içine çekmezsin

ve Benim için tadını çıkarmadığın tadlara

Neyin var da dokunduğunda Beni hissetmezsin

misk kokusunda beni koklamazsın

Beni görmezsin

Beni duymazsın

neyin var senin?

Senin için tüm keyiflerden öte bir kopuşum.

Sana hasretim tüm arzulardan öte

ve senin için her türlü kazançtan değerliyim,

çünkü Ben Güzel ve Zarif olanım.

Sev Beni, yalnızca Beni.

Arzula Beni, tutkuyla.

Beni özle, başkasını değil.

Bana sarıl, Beni kabul et, Benden daha yakınını bulamazsın.

Herşey seni kendine ister, Ben seni senin için isterim.

Sen ise Benden kaçarsın.

Sevgili!

Yaklaşırken Benimle ortada buluşamazsın

Benim yakınlaşmam senin yakınlaşma yolundan

yüz kat daha etkilidir

Ben sana kendinden daha yakınım

Evet kendinden, tüm bunların sahnelendiği yerden;

o, Benim tersime, yaratılmıştır.

Sevgili!

Senden seni kıskanırım

Seni başkasıyla ya da kendinle görmeye dayanamam

Benimle Bende ol, kendinle de aynen Benle olduğun gibi.

O zaman, Sevgilim, Birliği bile hissetmeyeceksin

Cemi bile.

Ayrılık bile olsa

Ayrılığın ayrılığı zevketmesini sağlardık.

Sevgili!

Gel, elele,

Gerçeğin önünde dur ki, aramızı sonsuzluğun ölçüsü ile ölçsün.

*Beshara Birliğin Keşfi Buluşmalarında sunulan 6. Kitaptan alıntıdır.

Sema boyunca ve semadan sonra insanlarda O’nu gördüm, bitkilerde O’nu, yaradılanı yaradandan ötürü sevdim.

Son gün erken ayrılmam gerekti, semanın kapanışını yapamadım, büyük bir ayrılık acısı hissettim, kendimi yavaş yavaş bu gerçekliğe davet ettim ve ölçülülüğü hatırladım. Her bir ritüelin kapanışının ne kadar önemli olduğunu bir daha anladım.

Semadan sonra gönlüme düşen dizeleri ve ezgileri kaydettim, bu kadar armağanın üstüne halen gelmekte olan bolluk berekete şükranla.

Hayat Yollarımızın Büyüsü

İlk aşkın yolculuğuna çıktığımda, 7. Haftanın son gününde, çok büyük bir tesadüf eseri Jordi ve Halim ile tanışmıştım, yeni yılın ilk saatlerinde bir semanın parçası olarak. İnanılmaz büyük bir armağandı o an, benim için. O gece bir rüya görmüştüm, karanlıklar içinde bir evde sarı ışıklar yanıyor.

Semanın son gecesinden bir önceki gece, Olot’un karanlığında, semayı yaptığımız evin bahçesine doğru girerken, bir an’da o rüyayı hatırladım. Bildim ki o rüyadaki evdeyim. Allah’ın Nur’u aydınlatıyor bu yolu.

Meşklerde, Aşk ile kesişsin yollarımız, O’nun Nur’u ile aydınlanan yollarımız daim olsun inşallah.

Yolculuğun sonunda Valencia’da Las Fallas festivalinin son gününe denk geldik. Bu festivalde insanlar topluluklar halinde dev heykeller hazırlıyorlar. Bu dev heykeller şehrin farklı caddelerine kuruluyor. Siz sokakları gezerken insanların birlikte ürettiklerini hayranlıkla seyrediyorsunuz. Tüm bu üretimlerden seçilen en güzelin miniminnacık bir parçası müzeye koyuluyor, kalan tüm heykeller kocaman ateşlerle yakılıyor tüm topluluğun gözünün önünde. Koca yangın tüm alanın enerjisini temizlerken, ruhunuz coşuyor.

Benim için yolculuğun sonunda hayatın verdiği büyük bir dersti tekrar tekrar. Şu sıralar öğrenmeye başladığım tarot bilgeliğinde, yaz boyunca tekrar tekrar çektiğim ‘şeytan’ kartı gibi. Hayat bana tekrar ve tekrar ölçülülüğü, bağlanıp kalmamayı, akışkan olmayı ve özgürlüğü hatırlatıyordu.

Şimdi eve döndüm, yarın okullar açılıyor, yaşadığım farklı gerçeklik boyutlarındaki tüm deneyimler benim. Evim olan bu dünyanın tüm gerçeklikleri ile birlikte.

Leave a comment