1. Hafta: Erler Demine Destur Alalım (1. Aşkın Yolculuğu)

Sharing is caring!

Ey gönüllerin sultanı,

Seni hangi gönül eri ile çağırır insan?

Yunus’un ben bilmem’iyle mi?

Rabia’nın ey Allah’ım insan misafirini böyle mi ağırlarıyla mı?

Taptuk’un senin nazargahındaki insana yüce saygısıyla mı?

Mevlana’nın aşka dönen yüreğiyle mi?

Hz. Muhammed’in sevgisiyle mi?

Kirmani’nin yüce gönüllü babalığıyla mı?

Ahi Evren’in inanılmaz vizyonu ve zekasıyla mı?

Fatma Bacı’nın savaşçılığıyla mı?

Bir insanın gönlü ne kadar geniştir ki, tüm gönül erenleri sığar?

Nasıl bir gönüldür ki, çalabın tahtı olur çalabın baktığı?

Nasıl insan olunur, her an anlaşılmaya aç, duyguların sonsuz diyarında?

Nasıl AŞKınla dolunur? Ki o aşk, buluşturur, bir olur.

Heyecanlıyım. Nedendir bilinmez, uzun zamandır erteleyen bedenime, alışkanlıklarıma dur diyip, akan nehrin yolunu değiştirecek olmanın şaşkınlığı var üzerimde. Bilmem neden bu kadar heyecanlıyım. Bilmem neden bu kadar ertelemelerde bedenim?

O zaman Bismillahirrahmanirrahim ile başlayalım. Rahim ve rahman olan Allah’ın adıyla yaratma cüretini gösteriyorum ve An’da kendime şekfatimin hep yanımda olmasını diliyorum.

Contents

Neden bu ilahi?

Bir çok sebebi var aslında. Öncelikli sebebi, bu çıkacağım 7 haftalık yolculuğa desturla başlamak. Erler demine destur alarak başlamak. O erler ki, yolumun yoldaşları, bazen en yakın arkadaşlarım, bazen omzunda ağladıklarım, bazen dizinde saçımı okşattıklarım, dualarımın baş tacı, çok büyük bir sevgi ve saygı ile bağlandıklarım. Bir nefes ve niyetle erler demine destur alarak başlamak ki yolculuk da bir hiç olabileyim. Allah’ın izniyle ben çekileyim, benden şifa sesi akabilsin. Birlik okyanusuna, aşk okyanusuna bir damla su olabileyim. Allah’ın nazargahında eşsiz yaratılan ben, ben olabileyim.

İkinci sebebi ise bu yolculuğun ben daha farkında değilken, çok çok uzun zaman önce kurulmuş çemberlerin ortasında hep aynı sorunun zihnime gelip oturması ile zaten halihazırda başlamış olması. Hep aynı soru; ‘Anadolu’nun kadın erenleri kimler?’ Neden bu soru zihnime geliyor bilememe hali. Soruyu sahiplenememe. Kendimi farklılaştırmak için zihnimin bir oyunu olmakla suçlama kendimi. Bu suçlamalardan tüm çemberin ortasında utanma. Tüm bu duygular dansında dökülen göz yaşlarının ortasında dostların sundukları şefkatler ile rahatlama. Ah be can kız. Ne güçlüsün, ne derinsin. Ne güzelsin. Ne delisin. Ne cadısın. Ruhunun pırıltılarında yansıyan güneşe şükürler olsun. İşte bugün o soruyu sahipleniyorum. O soruyu kulağıma ve yüreğime fısıldayan sesi ta öteden beri dinliyorum, arıyorum, yola çıktım, uzun zamandır yürüyorum. Varmaya çalıştığım bir yerim yok artık kendimden gayrı. Bu sorunun ışığında, aşık olduğum doğduğum topraklardan fışkıran ezgilerin bilgeliğinde seçtiğim ilk ilahinin sözleri ve bestesi Anadolu’nun bir sufi kadınına ait. Hacı Tahsine Hanım (ö.1990), Ankara’da yaşamış olan ve ünlü bir tambur ustası olan bir Rıfai dervişi idi. Ruhu şad olsun, sesimiz kulaklarına neşe olarak dolsun inşallah.  İlahilerle hikayem çok eskilere dayanıyor aslında. Bu hayattan öncesine. Zamanın ve mekanın olmadığına inandığım hakikatte, kim bilir belki de ruhum bu satırları yazdığım gece soyadımızı bize kazandıran Hafız dedem ile Darende’deki avluda, asmaların altındaki süs havuzunda karşılıklı meşkliyor olacak kim bilir. Sonra bir şeyler olmuş ve ilahilerle olan ilişkimi de unutmuşum, unuttuğum bir çok şey gibi. Şifa sesi çalışmalarına başladığımda hemencecik gelip buldular beni. Hem de ne buluş. İlahiler bana birer ilaç. Her an başka bir anlam, başka bir idrak ile, her zaman bir şifa ile geliyorlar. Çok şükür. 

Bana şifa olan bu satırlardan naçizane bir kaç sembolü paylaşmak isterim bu ilahiye dair.

İlahileri söylerken imgeliyorum ben genelde. Öyle gelişiyor. Ruhum bir yolculuğa çıkıyor. Erler demine destur alıyorum önce. Yunus, Rabia, Mevlana, Hünkar, Ahi Evren, Meryem Ana, Hz. İsa, Hz. Muhammed, Kirmani, Fatma Bacı. O an kimin yanına konuk olmak istiyorsa içim o beliriyor imgemde. Destur alıyorum ve giriyorum o dem’e.  

Pervaneye bak ibret alalım, aşkın ateşine gel bir yanalım ise Mevlana’nın o güzel şiirine bir yolculuğa çıkarıyor ruhumu:

 Hepimiz mum ateşi önündeki üç kelebek gibiyiz..!Âşıklar cihanında bir efsaneyiz, her birimiz..!İlk’i ateşe yaklaşmış ve demiş..Ben Aşk’ı biliyorum, Aşk’ı anlıyorum..!İkincisi ateşin yakınında..Yavaşça kanat çırpmış ve demiş..Aşk’ın ateşinde yandım..!Üçüncüsü kendini ateşin ta ortasına atmış..Evet, evet budur işte gerçek Aşk’ın anlamı..! Sonra gelen Dost kelimesi. Ne güzeldir dost. Ne güzel titreşir. Yaradana dost diye tabir etmenin, gönülden dost diyebilmenin, yaradanı kendine dost hissedebilmenin bolluk hissini hangi kelime anlatabilir. Benim yanımda olan, beni gözeten, beni seven, bana emek veren, beni olduğum gibi kabul eden, bana değer veren. Dostluk karşılıklı bir ilişkidir. Yaradanla benim aramda olan. Dostluk emek ister. Ben yaradanın dostu, yaradan benim dostum.  Sonra devrana girip seyran ediyorum. Alemler içinde bir alem olan bu dünya alemine. Alemler içinde bir alem. Sadece.  Şükürler olsun ki geçen sene bu zamanlar, 16 Kasım ve 17 Kasım günü bana olan da tam buydu. Dostun ve erler deminin desturu ve desteği ile, devrana girip seyran edebildim ben. Eyvah demeden Allah diyebildim ben. Hazırlanmıştım belki de. Ruhum yaradan ile erenler ile uzun zamandır sohbetlerdeydi, muhabbetteydi, ilişkideydi. Anladım ki bu ilişki bugünden yarına olmuyormuş, dikkat, emek ve sevgi istiyormuş. Eyvah demeden Allah deyince bana kalan sadece La ilahe illallah oluyormuş. Hiç olup var olmak. Hiçlikte bir olmak. Şahit olmak. Aşık olmak. Eyvah demeden Allah demek Eckhart Tolle’un çok sevdiğim ve hayatımın her alanında artık otomatiğe bağlayarak uyguladığım, basit tavsiyesini hatırlatıyor bana. Bir sorun karşısında zihnim takılıyor ve beni sürekli andan koparıp kendisine çekiyorsa, çok basit, tüm opsiyonlar içerisinde aslında hep 3 opsiyonum var. Değiştir. Değiştiremiyor musun? Bırak. Bırakamıyor musun? Kabul et. Onun gibi bir basitliğin sihrinde saklı benim için eyvah demeden Allah demek. Eyvah ise, hayat ile kavga ettiğim her anı kapsıyor. Teslim olamadığım her an Eyvah diyorum aslında. Ben eyvah demeye devam ettikçe bülbüller efkan ediyor, ki bunun bir sembol olduğunu düşünmüyorum, bence gerçekten böyle bu.  Tahsine hanımın dünya güzeli Yusuf’un kalbi seferi fethindeki sırrı da teslimiyet sırrı. Başına gelen onca şey karşısında teslim olmak ve sabırla beklemek. Kalbinde sevgiden başkasının barınmasına izin vermemek ki böylelikle kalbindeki sevgiyi diğerlerine de bulaştırabilmek. Hayat ne garip, ne sihirli, ne AŞK dolu. Geçen sene bu zamanlar meditasyonlarımı ey güzel Allah’ım bana teslimiyeti öğret diye dualarla bitiriyordum. Menekşe babaannem (ruhu şad olsun), eksik dua etme kızım derdi. Evet dualara dikkat etmeli, ne zaman dilek kapılarının açık olacağı hiç belli olmuyor. Gerçi bir yandan da bilmem var mıdır eksik veya tam duası, hayat bu ne de olsa, lütfu da hoş, zulmü de hoş. Hayat bu, bir muamma.  Tahsine Hanım’ın sözleri daha ne ilhamlar barındırıyor kim bilir. https://www.youtube.com/watch?v=0dOE97l_UoY

Erler Demine Destur Alalım, Tahsine Hanım, Makam Rast, Usül Sofyan

Erler demine destur alalım.Pervaneye bak ibret alalım.Aşkın ateşine gel bir yanalım.Pervaneye bak ibret alalım.Dost dost dost dost. Devrana girip seyran edelim.Eyvah demeden Allah diyelim.La ilahe illallah la ilahe illallah,La ilahe illallah hu. Günler geceler durmaz geçiyor.Sermayen olan ömrün bitiyor.Bülbüllere bak efkan ediyor.Ey gonca açıl mevsim geçiyor.Dost dost dost dost. Devrana girip seyran edelim.Eyvah demeden Allah diyelim.La ilahe illallah la ilahe illallah,La ilahe illallah hu. Ey yolcu biraz dur dinle beni.Kervan geçiyor sen kalma geri.Yusuf denilen dünya güzeli.Fethetti bugün kalbi seferi.Dost dost dost dost. Devrana girip seyran edelim.Eyvah demeden Allah diyelim.La ilahe illallah la ilahe illallah,La ilahe illallah hu. İlahiyi benim seslendirmemi bağlantıdan dinleyebilirsiniz. Yazının orjinali 16 Kasım 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Leave a comment