İki şey dönüyor içimde. Biri ateş düştüğü yeri yakar. Geçen hafta Zahid Bizi Ta’n Eyleme’de Muhyi’nin dediği gibi, taşramızdan sormak ile kimse bilmez ahvalimiz. İzmir depreminde canı yananlar, depremi yaşayanlar, ailesini kaybedenlerin yanar en çok yüreği.
Ben uzaktan naçizane bu haftanın ezgisini dağ başından, deniz kenarından, özel bir yerden seslendirmek istedim. Dualar ile. Dualarım, depremde canını kaybedenlerin ruhu şad olsun diyeydi. Yakınlarını kaybedenlere Allah sabır versin diye. Bu kadar güçlü bir deneyim yaşayanlara da Allah güç versin diye.
İçimde dönen ikinci şey ise insan olmanın binbir türlü çetrefilli yollarına rağmen, insan olmak meselesi ile ne kadar rahatsız olduğumuz üzerine. Bence harbiden zor zanaat insan olmak ayrılıklar diyarı olan dünyada. O yüzden belki de en çok insanlığa dair şefkate ihtiyacımız var. Ama ne yapsak kendimize giydiriyoruz. Ağzımla kuş tutsam yaranamıyorum kendime, nereden mi biliyorum, dışarıda kimse kimseye yaranamıyor. Dışarı ve içeri farklı değilse. Kendi kendimize yaranamadığımızdan olsa gerek.
Kendimize şefkat be ustam. O yüzden bu haftaki şarkının sözleri beni rahatlatıyor. Bu dünyada eremezsen murada, huzuru mahşare anam divana kalsın. O da olur. Her şey olur.
Bu haftanın ses kaydını bağlantıdan dinleyebilirsiniz.
Ne feryad edersin divane bülbül
Senin bu feryadın anam gülşene kalsın
Bu dünyada eremezsen murada
Huzuru mahşerde anam divana kalsın
Nesin methedeyim bir kaşı kare
Şu sineme açtı anam onulmaz yare
Dünya tabip gelse derdime çare
Derdimin dermanı anam lokmana kalsın
Erzurum’lu Emrah