İnsan nasıl bulabilir unuttuğunu?
Dejavular, eşzamanlılıklar, hep aynı saat telefona bakmalar, tesadüfler, tetiklenmeler…
İnsan nasıl bulur unuttuğunu semboller diyarında?
Her şeyi sorgula
Her an kendini sorgula
Gerçek ben o kadar neşe dolu ki, oynamayı çok seviyor
O yüzden dikkatli ol semboller diyarında
Contents
Ne çok şey sığar insan ömrüne bir haftada
Son bir haftada çok, pek çok derin rüya gördüm. Beni ziyaret eden dostlarımla, dostlarımın getirdiği badeden içtim, Ankara civarlarında aşık attım, Ankara havası oynadım. Bu bir haftada vücudumdan merdane geçmiş gibi oldum. Hasta oldum diyemem son 3 gün uyuyor olsam da. Başka bir şey bu.
Şimdi Pazar sabahı bu sözleri yazmaya başladım. Yetişir mi akşama, söz verdiğim zamana. Hayırlısı. Ol deniyor ol’uyorum ben. Şükürler olsun Şadan ablamın sözlerini kulağıma küpe ettiğimden beri, her çabalamamda derin nefes alıp, ol deniyor ve oluyorum diyorum.
Bu hafta Ervahı Ezelden var listede
Ervahı ezelden benim için Kuşadası-Kemalpaşa yolunda kulaklığımdan tekrar ve tekrar gelen ezgi. Yolda kendime, uçan kuşa, o yollardan geçmiş bir dolu aşığa sorduğum soru: neden Aşık Sümmani gönlüme böylesine düşüyor, neden bu türkü şu an beni bulup, beni benden alıyor. Sözlerinin etrafında tekrar tekrar döndürüyor beni. Neden?
Aşık Sümmani aşk badesinden içerek aşık olmuş, daha 11 yaşındayken
Rüyasında gelen dervişlerin elinden aşk badesini içiyor ve hayatı boyunca arayıp, ulaşamadığı Gülperi’ye aşık oluyor aynı rüyada. Ol deniyor ve oluyor.
Aşık olmayı rüyasında öğreniyor ustasından önce, küçücük yaşında katıldığı sıla gecesinde anlıyorlar aşk badesinden içtiğini. Sonra hayatı aşkını aramak.
Gülperi’nin de onu aradığı söylenir. Ömrü hayatlarında buluşamadıkları. Hemen rüyasından sonra gördüğü atlı da zaten ona buluşamayacaklarını hayatının bir arama olacağını, bir aşk yolu olduğunun mesajını veriyor.
Rüyalar, rüyalardan gelen mesajlar, bu mesajlara bu kadar açıklık, semboller diyarına dalış, ol deme ve ol’ma üzerine bir hayat.
Aşık olmanın ya ustadan gelerek ya da aşk badesinden içerek olunduğuna ve bu oluşun Şaman olma süreci ile karşılaştırılmasının yapıldığı bir çok yazıya rastladım internette araştırma yaparak. Çok ilginç. İsteyenler detaylı bakabilir.
Şeytanın aslı şüphedir demiş Hacı Bektaş-ı Veli
Ben şeytanımı müslüman ettim demiş Hazreti Muhammed. Sümmani’nin hayatı bu açıdan bakıldığında inanılmaz geliyor bana. 11 yaşında gördüğün bir rüyanın peşinden gitmek tüm hayatın boyunca ve etrafındakiler tarafından da rüyaya dair hiç bir şüpheyle karşılanmamak. Farklı zamanlarmış velhasıl.
Aşık Sümmani’nin dizelerinde teslimiyet ve sitem arasında gidip geldim
Yorumlayana bağlı olarak türkünün sözlerinin bazen sitem, bazen teslimiyet hissi aşıladığını fark ettim. Aşık Sümmani ilk kez söylediğinde bu türküyü derin bir üzgünlük mü vardı acaba gözlerinden süzülen, ya da derin bir teslimiyet, bu soruyu merak ettim. Doğrunun ve yanlışın, hiçbir duygunun birbirinden üstün olmadığını bilerek merak ettim bu sorunun cevabını.
İlginçtir ki yine bu hafta AŞK’ın bir nesne olması üzerine çok konuştuk
Mesela aşk bir sıvı değil, aşk bir tarif değil, farklı şeyleri karıştırarak aşk yapılamıyor, ancak ve ancak aşık olunuyor. Aşkın bir nesne oluşu da oradan geliyor. Yücelerin yücesi bir nesne. Girdiği bütün ortamlara büyüsünü bulaştıran, hayat oyununun en mucizevi nesnesi. Ender’in koleksiyon oyunlarında olsa, bulunması en zor olan nesne olurdu.
Aşık Sümmani gördüğü bir rüyanın izinden tüm hayatında Aşk’ı arıyor. Tüm hayatı Gülperi’yi bulmakla geçiyor. Biniyor Aşk nesnesinin üstüne ve uçuyor. Aşk’a saygısı sonsuz, bırakıyor kendini, ol deniyor ve oluyor. Belki de bu türküde hem teslimiyet hem de hüzün vardır. Aşık Sümmani teslimiyet halısının üstünde uçar iken tüm duyguları ağırlamıştır belki de, teker teker, yavaş yavaş, ararken Gülperi’sini.
Gülperi ile aynı gün öldükleri söylenir. Belki şimdi ben bu satırları yazarken, yukarıdan bana gülümseyerek bakıyorlardır, yan yana, el ele ve kol kola.
Ruhunuz Şad olsun ey Aşık dedelerim ve ninelerim.
Saygıyla ve Aşk’la,
Ervah-ı Ezelden, Aşık Sümmani
Ervah-ı ezelde levh-i kalemde,
Bu benim bahtımı kara yazmışlar,
Bilirim güldürmez devr-i alemde,
Bir günümü yüz bin zara yazmışlar.
Gönül gülşeninde har oldu deyu
Hasretlik ismimde var oldu deyu
Sevdiğim, sevdiğin pir oldu deyu
Erbab-ı garezler yare yazmışlar
Dünyayı sevenler veli değildir,
Canı terkedenler deli değildir,
İnsanoğlu gamdan hâli değildir,
Her birini bir efkara yazmışlar.
Nedir bu sevdanın nihayetinde,
Yadlar gezer yarin vilayetinde,
Herkes diyarında muhabbetinde,
Bilmem bizi ne civara yazmışlar.
Arif bilir aşk ehlinin halini,
Kaldırır gönlünden kıyl-ü kalini,
Herkes dosta yazmış arz-ı halini,
Benimkini ürüzgara yazmışlar.
Olaydı dünyada ikbalim yaver,
El etse sevdiğim acep el ne der
Bilmem tecelli mi, yoksa ki kader
Beni bir vefasız yare yazmışlar
Yazanlar Leylayı Mecnun kitabın
Sümmani’yi bir kenara yazmışlar
*Ervah-ı ezelde: Ruhların ilk yaratıldığı zaman. Kalü bela
levh-i kalemde: Levhayı yazan kalem. İslam’a göre üzerinden insan kaderinin, olmuş ve olacakların yazılı olduğu ilahi levhayı, levhi mahfuzu yazan kalem
devri alemde: yeryüzünü dolaşma
zar: inleme, ağlama, sıkıntı
gülşen: gül bahçesi
har oldu: ateşli
erbab-ı garezler: garez duyan, kötülük ve kin besleyen insanlar
gamdan hali değildir: gamdan uzak değildir
kıyl-ü kalini: dedikodu, boş laf
ürüzgar: rüzgar
tecelli: tasavvuf inancında Allah’ın doğada ve insanda belirmesi
Yazının orjinali 15 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır.