Sevgi kazanlarımız kaynasın gari.
Dumanlar tütsün ocaklarımızdan.
Sevgiden gayrısı geçmesin kapılarımızdan.
Yoktur ben, sen ve o’su.
Hepimiz bir.
Ya hu!
Contents
Yine acayip rüyalar ve derinlerde gezmeler
Yıllar önce Evhadüddin’i Kirmani adını ilk duyduğumda onun hakkında bulduğum her şeyi okumuştum ilginç bir şekilde. Neden olduğunu bilmeden. O dönem masallara büyük ilgim vardı. Pertev Nail Boratav’ın Nasreddin Hoca kitabını okurken, Mikail Bayram’ın Nasreddin Hoca’nın Ahi Evren ile aynı kişi olduğuna dair tezi ile karşılaşmıştım.
O karşılaşma beni taa buralara kadar getirdi. İçte ruhun fısıldadığı mesajlar bazen ilgimizi çeken küçük detaylar, bazen ise rüyalardaki semboller olabiliyor. Şeyh Evhadü’d-din Hamid el-Kirmani ve Menakıb-Namesi o dönem okuduğum kitaplardan biriydi. En çok şaşırdığım şey, şeyhin öğrencileri ile etkileşiminde özellikle rüya yorumlarını kullanması olmuştu.
Şaşırmıştım, doğduğum topraklarda katman katman saklı olan bilgeliklere
O dönemden bu yana kendi rüyalarımı yorumlama hayatıma bir rutin olarak girdi. Rüyalarımı yazıyorum yıllardır, tekrarlayan rüyaları fark ediyorum kolaylıkla artık ve rüyalarımın içindeki sembolleri bazen hemencecik bazen zaman içinde çözebiliyorum.
Şaman yolcululukları da yine ruhumun bana bir fısıltısı olarak girdi hayatıma
‘Ah bak bu ne ilginç’ fısıltısı. ‘İlgimi çekiyor bu benim’ fısıltısı. Sonra ruhumu dinleyip, ona özen gösterip, emek verdikçe, o dünyanın kilitli kapıları yavaş yavaş açılmaya başlıyor. Şaman yolculukları da yıllardır başka alemlerden rehberlik almamı sağlıyorlar. Hayatımın içinde bir rutinim.
Rüyalar ve şaman yolculukları.
Bu hafta ikisinin de rehberliğinden nasibimi aldım şükür. Bazı semboller hemencecik netleşti, bazıları içimde demlenmekte.
Bu hafta alemler içinde alemlerde Pir Sultan’ın Sivas’taki evine gittim
Teslimiyetin gülümsemesi vardı yüzünde. Sanki bu türkünün kendisine ilk geldiği an oradaydım gibi. Oturuyordu evde, kalktı, sağ tarafta duran sazı aldı eline, çalmaya başladı. Kah Ali için, kah yaradan için, kah yari için, kah bilmediği kimseler için söyledi türküsünü. Söylediği herkese hissettiği ortak bir özellik vardı. SEVGİ. Soba yanıyordu oturduğu yerin hemen yanı başında, sol tarafında. Sobanın üzerinde kaynayan sevgi kazanı dedi. Sadece sevgi at içine. At ve pişir. Bu ev sevgi ocağı dedi bana. Ocağın sevgi ocağı olsun, dumanı tütsün dedi.
Kazanın içine sevgi atmak kolay mı? Kendini sevmeden, yari sevebilir mi insan?
Kendini sevmeden Ali’yi, yaradanı sevebilir mi? Alemler içinde gezinirken başka bir aleme gittim. Zaman ve mekan birlendi. Geçen sene bu zamanlar çocukluğumun geçtiği İç Anadolu’ya gitmiştim. İlk okuluma gittim, küçükken oturduğum evi ziyaret ettim, vadilerinde yürüdüm sihirli toprakların, sonra koşarak vardım Hacı Bektaş-ı Velinin dergahına. Türbesinde oturdum, yanı başında meditasyona durdum.
Tek bir cümle söyledi bana, git içini çiçeklerle donat öyle gel
Rengarenk çiçeklerle doluydu türbesi. Gördüğüm en güzel yapılardan biri. Bak dedi bana, ben kendimi sevmesem benim için yapılan bu yapının bu kadar güzel olmasına izin verir miydim, çiçeklerle donatırmıydım yerimi yurdumu.
Yine aynı kışın yazı, yine aynı fısıltısı ruhumun bu sefer hiç görmediğim dedelerimin mezarına götürmüştü beni
Dedelerimin mezarında Ezginin Günlüğünden Babamı Anarken’i okumayı nasip etmişti. Bu ziyaretimde dedemlerin küçükken gittiğimiz evini ziyaret ettim. Yılda bir kez gittiğimiz bu evin içindeki süs havuzu benim semboller diyarımda o kadar önemli ki. Artık harap olmuş havuzun dibinde durduğum meditasyonda bu sefer dedelerim söyledi ben dinledim. İçine sineni yap Gül Ayşe, yapmazsan bu ev gibi viraneye döner için.
Velhasıl kelam benim için alemlerden içeri alemler var
İçimde küçük çocuklar ve bilge annaneler var, her daim kulağıma fısıldayan. Gördüm ki benim hayatım o fısıltıları dinleyip, o fısıltılarda söylenen sözlere emek verdikçe güzelleşiyor.
Bilmem neden yazarım bu sözleri, bilmem neden söylerim bu türküleri. Önemli mi? Belki de değil. OL denir ve olunur bazen. Bazen ben o olurum, bazen sen ben olursun. Bazen kendim için söylerim bazen senin için, bazen hiç tanımadığım ve tanımayacağım birisi için. Ben var mıyım, sen var mısın, o var mı sahi?
Fısıltılar bana bu hafta, devam et söylemeye dediler
Bazen mekan ve zaman bir olur dediler. Sen söyle ki sıkışmış dosyalar açılsın, hava girsin kat kat defterlerin olduğu o arşivlere dediler. Sen söyle ki pencereler aralansın biraz nefes alınsın dediler.
Ben de destur var mıdır dedim Pir Sultan’a, hoşuna gitti sözüm. Teslimiyetin gülümsemesi ile yüzünde, olsa nolur olmasa nolur, söylesen nolur söylemesen nolur Gül Ayşe’m, Ol dedi.
Bu haftanın ses kaydını buradan dinleyebilirsiniz
Derdim Çoktur Hangisine Yanayım, Pir Sultan Abdal
Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazelendi yürek yarası
Ben bu derde hande derman bulayım
Meğer dost elinden ola çaresi
Efendim efendim benim efendim
Benim bu derdime derman efendim
Türlü donlar giymiş gülden naziktir
Bülbül çevreyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle güle gelir canlar paresi
Efendim efendim benim efendim
Benim bu derdime derman efendim
Benim uzun boylu servi çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının arası
Efendim efendim benim…
Pir Sultanım katı yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geçersin
Dilber muhabetten niye kaçarsın
Böylemiydi yolumuzun töresi
Efendim efendim benim efendim
Benim bu derdime derman efendim
Yazıın orjinali 22 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır.