6. Hafta: Yarim Yarim

Sharing is caring!

Geçen Salı’dan beri son 1 haftada ne kadar çok şey oldu. Vay canına.

Geçen hafta benim için özeldi. Çünkü ilk kez benden doğan bu kadar uzun sözlü ve besteli bir şarkıyı sosyal medyanın kollatına bıraktım. Salı akşamı çok yakın 2 arkadaşımla uzun uzun muhabbet ettim gece 13.30’a kadar. Ardından yarım saat kitap okuyum uyudum.

Çarşamba sabahı eşim işten aradığında, kapıyı açık mı bıraktın diye sordu. İlk önce anlamadım, yooo dedim. Sonra söylediklerine şaşırdım. Uyandığında kapı açıkmış ve evde 2 kedi varmış. Mutfakta beyaz bir kedi, banyoda da siyah bir kedi.

Evi şöyle bir dolaştım, her şey yerli yerindeydi. Var bu işte bir iş deyip gülümsedim. Son 5 yıldır kediler sık sık yaşadığımız yerlerde bizi bulup evimizin önüne geliyorlar çünkü. Çok kedi olmayan yerlerde bile. Çocuklar olduğu ve eşimin de alerjisinden dolayı, eve girmelerini istemediğim için beslemesek de onlar bizim etrafımızda oluyorlar bir şekilde. Bulunduğumuz yerlerde sokaklarda dolaşan kedi çok olmasa da bir şekilde buluyorlar bizi.

Gecenin bir yarısı kapının açılıp, bir siyah bir de beyaz kedinin içeri girme meselesi. Bu şu ana kadarkilerin en başarılısı. Özellikle bir gün önce yayınladığım şarkı tam da ikilikten birliğe geçiş, gölge yanları kabul etmek olunca, sembolik olarak ilgimi inanılmaz çekti olay.

Bütün gün bir arkadaşıma bunu anlatma niyeti geçti içimden, bir türlü fırsat bulamayınca akşama ses kaydı bıraktım, fırsatı olursa bana bir tarot kartı çekmesini de rica ederek.

Ondan gelen yorum çok güzeldi. Bunu bir rüya gibi yorumlamayı öneriyordu. Bu yaşamda yaşadıklarımız belki paralel evrende rüyamız oluyor, o halde paralel evrenden gelen bir mesaj neden olmasındı.

Bu yorumu dinler dinlemez, instagramda dolaşmak üzere yatağa uzandım. Karşıma çıkan ilk post Nazlı’nın postu. O gün bir masal okuduğunu, masalda bir çiçekten bahsedildiğini söylüyordu. Çiçek zihninde o kadar netdi ki, çizmeye çalışmıştı ancak tam istediği gibi olmayınca çalışmak için mekan değiştirmiş, sürekli gittiği kafeye doğru yola çıkmış ve orada bir de ne görsün, saksıda zihnindeki çiçeğin aynısı. Postun sonunda soruyordu, neydi rüya, neydi gerçek, neydi hakikat?

Oooooo yolda mesajlar iyice netleşmişti, bende de heyecan artmıştı.

Uyuyup uyandığımda arkadaşımın çektiği kart geldi. Nut, Mısır Ay tanrıçası. Bana bırak kendini ve dinlen diyordu. Öyle de yaptım, geçen hafta üzerimde bir yorgunluk, bol bol dinlendim.

Aynı zamanda yine o gün içimdeki negatif düşünce paternlerini fark edip, her fark ettiğimde tekrar zikir çekmeye başladım, malum yaz çocuklar evde, zaman bulamıyorum diye meditasyon pratiğime ara vermiştim, tam da bu nedenle her gün meditasyon yapma gerekliliğimin farkına varıp tekrar günlük meditasyon pratiğine dönmeye niyet ettim ve de bir şükür pratiğine.

Akşamına çocukları yine uyuttuktan sonra yatağa uzandım ve kedileri düşünmeye daha yeni başlamıştım ki, siyah kedi yatak odasının balkon kapısından içeriye girdi, hem de ne giriş. İnanılmaz güzel bir kedi, tüm cazibesi ve cazibesinin farkındalığı ile yatak odamın içinden yürüyerek geçti.

Bir gün sonra uyandım. Gözümü açar açmaz karşımda duran altarıma ilişti gözüm. Çocuklar biraz karıştırmıştı. Bir de sanki artık yeni bir altara ihtiyaç var diye düşündüm ve yenilemeye karar verdim.

Yataktan kalktım, meditasyon yaptım, sallanan koltukta, sakinlikte sabah kahvemi içtim, ardından telefonumu aldım ve arkadaşımın mesajını gördüm. Bir tarot kartı daha yollamıştı ve bazı yorumlar.

Bu seferki kart, ateş tanrıçası Vestaydı. Vesta kartı bana 3 öneride bulunuyordu:

  1. Günlük şükür pratiğine başla.
  2. Seni neyin güçlü yaptığını biliyorsun, onu yap.
  3. Altarını yenile.

Oh my goodness. Bu tarz eş zamanlılıklarda ve doğrudan mesajlarda o kadar mutlu oluyorum ki, ilahi olan ile bağlantımın farkına vardığım anlar enerjim inanılmaz yükseliyor.

Kartın söylediği diğer bir şeyde, gelen vizyonu onurlandırmak ile ilgiliydi. Ne kendinin ne de başkalarının bu vizyonları eleştirmesine izin verme diyordu. Tam da bu noktada beyaz ve siyah kedinin bana fısıldadıkları oldu. Verdikleri rehberlikler.

Böyle böyle Cumartesi gününe geldiğimizde, akşam bir boş vakit bulduğumda, oturdum, içimden geçenleri yazmak ve tüm bu mesajlarla demlenmek için. Bu sefer de bir baktım beyaz kedi yatak odasının camının önünde. Bu sırada bu kedileri daha önce hiç görmediğimi belirtmeliyim.

Bu ve bunun gibi olayların eşlik ettiği haftanın sonunda, dün akşam okuduğum kitapta karşıma çıkan şu sözler beni baya şaşırttı:

‘Gerçekliğin sembolik doğası bu yüzden başka, daha gerçek bir dünya olduğunu ima eder. İbn Arabi, çevremizdeki mantıklı dünyanın, sözde gerçekliğin bir rüyadan başka bir şey olmadığını söylüyor. Bununla birlikte, Izutsu’nun işaret ettiği gibi, bu, rüya, yanılsama veya hayal gücünün sadece yanlış ve değersiz bir şey olduğu anlamına gelmez, ancak anlamları, gerçek bir şeyin sembolik bir yansıması olduğu anlamına gelir.

Bu kavrayışın kökleri ise şu hadisde “insanların uyuyor, ama öldüklerinde uyanıyorlar”. İbn Arabi, bu sözlerle peygamberin bu dünyada insanın onun için algıladığı şeyin rüya gören adam için bir rüya ile aynı olduğunu ve bu şekilde yorumlanması gerektiğini vurguladığını belirtir.

…Corbin aynı zamanda peygamberin ‘ta’wil’i temellendirmesine de gönderme yapar. İnsanın dünyevi hayatı boyunca gördüğü her şeyin, rüyalardaki vizyonlarla aynı düzende olduğu kabul ettikten sonra, bu dünyada görülen her şey, böylece aktif hayal gücü seviyesine yükselir, Teofani yeteneğine hizmet edecek bir yorum bilim ve bir tabire ihtiyaç vardır, onları görünür formlarından (zahir) gerçek ve gizli formlarına (batin) yönlendirmek için, ki böylece Gizli olan ‘gerçekte’ kendini gösterir. Buna ‘ta’wil’ denir ve ‘Aktif Hayal’ yoluyla uygulaması sınırsızdır. Peygamber bu nedenle şöyle dua etmişti: ‘Ey Allah’ım bilimi arttır’ ki böylece ta’wil’i uyguladı ve ona sunulan her şeyin sembolik ve mistik tefsirini çözebilmek için.

…İbn Arabi için, insanın ölmeden önce ölmesi gereken hadiste ortaya çıkan ‘öl ve uyan’ ifadesi, bu anlamda anlaşılan yorumlama eylemine (ta’wil) metaforik bir göndermedir … Corbin, bu ölümün biyolojik ölümle ilgisi olmadığını, daha ziyade metafor dünyasına ‘yabancı’ olmakla ilgili olduğunu belirtiyor: ‘Bu dünyayı terk etmek, gerçek dünyaya girmek, Karanlık ve şüphelerin kopacağı anlamına gelecektir. çocukluk döneminden (hal-i tifuliyya) olgunluk çağına geçen bilinçten söz eder.

La dimension terapeutica de la musica en el sufismo, Jordi Delclos Casas, sayfa 185-186

Dün gece kitapta bu sözleri okuduktan sonra bir anda bu hafta söylemek için seçtiğim türküyü düşündüm.

Diyardan diyara bir yol
Sor beni yârim yârim
Bul beni yârim yârim
Gör beni yârim yârim
Ah beni, beni

Sen kalem ol ben de kâğıt
Yaz beni yârim yârim
Çiz beni yârim yârim
Çöz beni yârim yârim
Ah beni, beni

Dün gece tüm bu bilgiler ve hisler ve enerjiler ışığında uykuya dalmam pek kolay olmadı. Kesin uykuya daldığımda gülümsüyorumdur.

Hayatım boyunca etrafımdaki insanlar sen de sembolleri ve işaretleri amma abarttın dedi bana, ve bu hafta sonu bir eşik daha atladım, bir kapı daha açıldı. Tekrar ve tekrar anladım ki hayat abartılacak kadar şahane, her anı sınırsız işaretlerle dolu.

İnsanoğlu da bu dünyada bir izsürücü, zahirde batini görmek üzere. Bu inanılmaz bir tasarım, inanılmaz bir oyun.

Ey Allah’ım, sen ilmimi arttır ki bu dünyada seni her an seni hatırlayabileyim.

Bu haftaki ses kaydını buradan dinleyebilirsiniz.

Sevdan ile düştüm yaban ellere
Dalıp çıktım ateşlere küllere
Giyin demir çarık gel ardım sıra
Dağlara, yollara, çöllere

Diyardan diyara bir yol
Sor beni yârim yârim
Bul beni yârim yârim
Gör beni yârim yârim
Ah beni, beni

Sen kalem ol ben de kâğıt
Yaz beni yârim yârim
Çiz beni yârim yârim
Çöz beni yârim yârim
Ah beni, beni

Kurban olam kalem tutan ellere
Dertli dertli nağme çalan tellere
Yanık yanık türkü diyen dillere
Dağlara, yollara, çöllere

Diyardan diyara bir yol
Sor beni yârim yârim
Bul beni yârim yârim
Gör beni yârim yârim
Ah beni, beni

Sen kalem ol ben de kâğıt
Yaz beni yârim yârim
Çiz beni yârim yârim
Çöz beni yârim yârim
Ah beni, beni

Özer Şenay

Leave a comment